31 Temmuz 2010 Cumartesi

Gemi-Yol Filmleri No.3: Valentine's Day (Bir Ic Hesaplasma)

-cokcokkisiselbiryazi-
Bu film bana kotu bir insan oldugumu gosterdi sanirim, bir anda n'oluyoruz diyerek kendimle yuzlesmeme sebep oldu.

Omrum boyunca romantik filmleri sevdim, hala da seviyorum. Iyi ya da kotu oldugunu bilsem de izlemekten geri durmuyorum, ki belki onlarca berbat filmi sirf romantik komedi diye izlemisimdir. Yine izlerim ama sanirim bakis acim degismis. Bunu ilk anlama aracim "Just Married" adindaki fena da olmayan filmdi. Hani evlenip de bir turlu sevisemeyn cift uzerinden farklilarla nasil yasanir temasi etrafinda donen film. Filmi gayet buyuk bir zevkle izledim, sonuna dek. Ama nedense sonunda butun mantik damarlarim agir basti ve kultur/zevk/bakis acisi farki bu kadar buyuk olan bir ciftin o evliligi yurutecegine inancimin sifir oldugunu anlamamla buyuyor oldugumu anlamam asagi yukari ayni ana denk geldi. Masallara bile inanmama cagima gelmis olabilir miyim? Oysa ki her turlu masala gozu kapali gidip ehe ehe diye gulen ben degil miydim?

Sonra ayni baglamda "Leap Year'i izledim. Bu film tahminen 30'larinda iki zit karakter uzerinden ilerleyen bir film. Buna ise nefret ederek baslayip bayilarak bitirdim. Sebebi ise cok bariz, digerinin tersine bunda tamamiyle zit olarak baslayan iki karakterin mantik ve duygulariyla ortak noktalarini kesfetmeleri uzerineydi. Daha mantikli ve en azindan benim icin daha cesurdu. Zaten 30'larinda olduklari tahmin edilen iki karakter, gecmislerinde yasadiklarindan da ogrenerek ve sirasiyla karsilikli bir nefret/fena bir insan degil aslinda/arkadaslik/guven/sevgi/ask temali bir yolculuktan sonra bir tur iliskiye girmeye karar veriyorlardi. Romantizmin tek basina yetmedigi caglara geldigimi bir kez daha gorup aglamama ramak kalmisti ki.... siradaki filme gectim.
Esas konu malzemesine gelmem bu kadar uzun surdugu icin ozurler sevgili okuyucu. Bir tur kisisel inceleme ve 30'lara yaklasma depresyonuna girmeden onceki son cikisi aramaktay(d)im. Olmadigini anlamak icin "Valentine's Day"i izlemem lazimmis megerse.

Film temel olarak romantizm ve iliskiler temasini Sevgililer Gunu uzerinden isliyor. Insanlarin sevgilileriyle olan karmasik ya da basit ilsikilerini derinlemesine degilse de geneliyle gosteriyor. Bunu da kisa oykucuklarle yapiyor, ki bu kismina bayildigimi soylemeden gecemeyecegim. Kisa ve kesismelerden olusan filmlerin ciddi anlamda hastasiyim.

Filmin beni kotu bir insan yapan konucuklari uzerinden yazacagim sanirsam yazinin kalanini, zira bir cok konu islenmis ama sinir edenler daha cekici geliyor bana.

Ashton Kutcher -o ne guzel bir adam yahu- sevgilisine tam da o gun evlenme teklif ediyor. Sevgili de hemencecik kabul ediyor. Romantik asigimiz bu durumu dunyaya duyuruyor. Adam da bildigin romantik yani. Herkes sasiriyor, "aaaa kabul etti mi himmm ne guzellllll" filan havalarina burunuyorlar, adamimiz da olaya bir turlu uyanamiyor. Sonradan da arkadaslarina lafi carpiyor, "keske beni de biri uyarsaydi, simdi bu durumda olmazdim" diyor. Yahu hic mi uyanamadin bre akilli, bu kadar mi ask korusun? Bu kadar ask koru karakterlere de ayri bir uyuzum, hic mi mantigin yok senin? Askta mantik mi olurmus diyeni vururum, evet.
Ama konunun daha uyuz oldugum bolumu sonda geliyor. En iyi arkadasla iliski yurur mu yav? Peki ya ayrilirlarsa... Hem sevgilini hem de hayatta en deger verdigin insanlardan biri olan en yakin arkadasini ayni anda kaybetmis olmaz misin? Evet, arkadasliga hala sevgiliden daha cok deger veriyorum, ask dedigin duygu gecici, peki ya dost dediklerimiz?... Simdi onlar da gecici olabiliyorlar diyenler cikacaktir ama dost ve "dost" farkli seyler diyerek siyrilmaya calisagim. Hani madem bunlar akilli insanlar degiller ve boyle bir iliskiye baliklama atliyorlar, simdiye kadar aklinizi nerdeydi aloooo? Yokmus demek ki bir duygu kivilcimi, ne zaman basiniz dara girdi, hop don en iyi arkadasa. Madem simdiye dek temiz ve art niyetsiz bir iliskiniz vardi, simdi ne oldu da oldu bir anda isin icine duygulari katar oldunuz? Illa birileri terk edecek de o zaman en yakin siginma noktasina gecilecek. Yok ya!

Yine ayni hikayecikte takildigim baska sey de Jessica Alba'nin oynadigi karakter. Bu nasil bir ruhsuzluk ve oyunbazliktir yav! Evlilik teklifine "evet" de sonra da "senin icin heyecanlanan baskasini bul" de ve kac. Dahasi bunu da mecbur kalmasa soylemeyecek, yakalandi diye "ben seni hak etmiyorum" ayaklari. Bu kadar duygusuzluga da pes!

Yine ayni hikayecikte Jennifer Garner'in asik oldugu doktor hikayesi. Ben asigiiim asigiiiiiiiim diye dolanan Garner bu lafim da sana. Hani insanin sevgilisinin evli oldugunu ogrenmesi saglam travma olmali degil mi, hem de asigim diye dolanirken. Iki sopa vur sonra gulumse ve gec... Madem bu olayi atlatmak bu kadar kolay, bunca yildir bizi filmlerle belgesellerle dizilerle saglam kandiriyorlarmis yok bunu depresyonu, yok bunun yarattigi derin guvensizlikler filan diye.
Ne zaman ki filmde isler kotuye gitmeye basladi, o zaman oh be biraz gercekcilik kattilar aferin diye sevindim. Iste bu an kotu bir insan oldugumu hissettigim andi. Cunku herseyin yolunda gorundugu iliskilere inanmiyorum ve de bu sekilde yansitilmasini sevmiyorum. Yapmayin yahu, iki farkli insan her konuda anlasabilmemeli. Hayir her konuda anlasiyorlarsa bu kendinle yasamak gibi bir sey ve fazlasiyla tek duze degil mi? Yine bir filmde vardi, cocukken sevdigine tekme atarsin gibisine bir laf geciyordu, iste oyle bir sey. Her seyin tekduze oldugu iliskilerde bir yerde sana tekme atanin cazip gelecegine inaniyorum. Madem filmler uzerinden konusuyoruz, bir cok filmde ve cevremizde de bunu gormuyor muyuz? Iste bu her iliskinin yolunda gitmeyen detaylari olmasinin ve az da olsa mantik katilmasinin beni sevindirmesinde bir terslik var sanirim. Eskiden romantik filmlerdeki her turlu salakliga gozu kapali gulup ay ne guzeeel diyen ben, simdi isler kotuye gitmeye basladigi icin oh be diyer hale mi geldim? (Tabii bunu sadece filmler bazinda istedigimi soylememe gerek var mi bilmiyorum: gercek hayatta hersey tatli olsun, buna dair dileklerim de inanclarim da sonsuz. Gercek hayatta filmlerdeki kadar mantik aramiyorum.)

Sonra herseyi balli ve tatli bir sona baglayarak beni yine derin buhranlara itti film. Herkes sevdicegine kavustu, sevdicegi olmayanlarin tam da o gun sevdicekleri oldu ya da aslinda sevecekleri kisinin en yakinlarinda olduklarina uyaniverdiler bir anda. Bir tur aydinlanma hali sanirim. Evet, asik oldugunuzu ya da birinden hoslandiginizi bir anda fark ediyorsunuz, bir tur aydinlanma hali yasaniyor buna lafim yok da bu toplu halde bir grup insana olunca sinir bozucu ve inanc yikici oluyor. Kendi adima askla aramizda zaten cok saglam bir bag yok, inancimin tumden kopup ask diye birsey yok o sadece kendini kandirma hali, insan o duyguya kanmak istiyor tezime geri donmeme ramak kaldigi su yaslarda -30'a az kala- boyle gozumuze gozumuze sokup bir de mantigi komple kapi disari ettiler mi iyice zayifliyor.
Ha film kotu mu? Kesinlikle degil, son derece sevimli bir suru hikayecikten olusuyor ve bir kismi hayli basarili bir seyirde izliyor. Julia Roberts-Bradley Cooper hikayesi de ayri bir alem. Hani en beklenmedik son sanirim bu hikayecikteydi. Bir de o veleti yerim be. Sevimli bucur. Ha bir de Anne Hathaway ne komik kadin Yarabbim, Rus aksanini sevdigim. Kesilen sahnelerden birinde telekizlik vasfiyla yazarlik kapiyor. Yine de filmde en cok Meksikali adama guldugumu saklayamayacagim. "Isime gelmeyen bir sey olunca Ingilizce bilmiyorum senor ayagina yatiyorum, butun Meksikalilar ayni seyi yapariz" diye bir replik yazmislar adama, hala gulmekteyim.

Filmin yaratacagi etki izlediginiz ruh haline de bagli sanirim. Kendime kizmakla beraber epeyce de sevdim kisacasi. Sevmedigim film degil de Sevgililer Gunu sanirim, hatta o gune gayetle de uyuzum... Filmi sevmeme ragmen bu kadar sinirli bir yazi yazmamin tek sebebi de bir tur kendimle hesaplasma hali...