27 Aralık 2011 Salı

Made In Dagenham

Ingilizler isci filmleri yapmayi cok iyi biliyorlar efendim. Nice ayni konuyu isleyen filmler izledik  ama su neredeyse 2 saat suren filmde aldigim keyfi bir tek Ken Loach filmlerinden aldim... Ah o da nesi, o da bir Ingiliz!
Bir araba fabrikasinin dokuma bolumundeki kadinlarin cifte standart hadisesini yok edisleri en azindan buna calismalarini konu aliyor film. Usta baslarinin yardimiyla son derece cetin bir sekilde haklari icin ugrasmalarini izliyoruz.
Filmimizin ana karakteri evli ve de cocuklu, calisan bir kadin. Oldukca zeki ve cok laf yapan bir agizi var, ki bu da kendisini kisa surede isci liderligine goturuyor... Kadinlardan yapilacak kesintiler ve fazla mesai verilmemesi, daha da beteri yaptiklari isin hor gorulmesi yeter artik noktasina getiriyor ve fabrikayla pazarliga girisiyorlar. Fabrika araya sendikayi sokarak durumu idare etmeye calisiyor. Idare etmek dedim ama daha ziyade ne sis yansin ne kebap, kapitalizm cok yasasin ve en cok ben kazanayim isciler de hic umrumda olmasin seklinde bir idare edis bicimleri var. Dunyanin en buyuk guclerinden biri olan kadinlari fazlaca hafife aliyorlar kisacasi.
Kadinlar madem oyle diyerek greve gidiyorlar. Nasil grev yapilacagini da pek bilmeyen bir grup kadin yavas yavas orgutlenip birbirlerine de tam destek olmaya basliyorlar. Tabii fabrika ve sendika olayin gidisatindan hic memnun olmayarak daha cok ezmeye calisiyor. Kadinlar evleriyle de sorunlar yasamaya basliyorlar, bir kisim kocalar destek olmak bir yana tamamen karsi dururken, buyukce bir kisim da cekingen oy kullaniyor: "Sen bilirsin ama bence bu ise cok da karisma"...
Cesitli aile ve is hikayelerinin sonunda is inada biniyor ve baskentin yolunu tutuyorlar. Fabrika ve sendikanin inanilmaz buyuk rusvetler ve de tehditlerle kendi saflarina cekmeye calistiklari bakanin kadin olusu hadiseyi tumuyle degistiriyor ve yasasin kadinlarin hakli mucadelesi seklinde son derece mutlu oluyoruz.
Filmin en guzel ve benzerlerinden ayiran yanlarindan biri o vahsi ya da cadaloz, tuttugunu koparan, cok konusan, konusarak yoran karakterlerin hic birini barindirmamasi. Isci liderligine cok da isteyerek gelmeyen kadin, isin hakkini verirken delilerce bagirip cagirmiyor, her isi zekasiyla halletmeye calisiyor. Dengesini bozan durumlar da oluyor elbette ama hayat arkadasi, yoldasi yani kocasinin ve bir de idealist ustabasinin destegini yolun cok buyuk bir bolumunde gormesi onu hep daha cesaretli yapiyor. Ara ara catirdamalar olsa da kocasi yorenin en ileri goruslu kisisi, bunu yansitmiyor olusu durumu degistirmiyor benim gozumde. Kac tane koca karisi eyleme gitsin diye evin tum camasir, bulasik ve de cocuk bakimini ustlenir ki?
Renkleri cok guzel bir de filmin. Muhabbetleri bildiimiz kadin muhabbeti, elbisen de cok guzelmis nereden aldin diyorlar yahu daha ne olsun... Herhangi bir isci filmi olarak izlenmemesi gereken, son derece sakin ve bir o kadar da hakli bir konusu ve de ilerleyisi var. Sendikanin buyuk sirketlere calistiginin altini cizmekten geri durmayarak da gercekten iscilerin yaninda oldugunu kanitlayan nadir filmlerden. Oyunculuklarin tavana vurmasi, Ingiliz esprileri, muhabetler, depresyonlar, neseler... her seyin icice gecmesiyle cok guzel bir film olmus...

LDR No.2: Like Crazy

-Turkce karakterlerim intihar ettikler... Boyle noktasiz filan idare mecburen....-

Kendi kendilerini ve de bunu kullanarak iliskilerini katleden gencecik bir ciftin oykusune konuk oluyoruz.

Universitede tanisan ve asik olan bir ciftimiz var. Asklari oylesine guzel ki, var olduguna inanmamak elde degil. Bu askin bir yani Ingiliz, diger yani Amerikali. Elmanin tek yarisi digerine tutanabilmek adina vize ihlali yapinca evine postalaniyor ve filmin esas zorlu gunleri bu noktada basliyor.
Her ne kadar birbirlerine delicesine ama bir o kadar da sakin asik olsalar da mesafe, daha da beteri saat farki, cok daha beteri is temposu engellerine bir bir takiliyorlar. Bunlari asmak icin delicesine ugrastiklari da soylenemez gerci... Filmin basindaki o guzelim aska ilk ihanet bu noktada geliyor sanirim.

Sonra bir gun oglan dayanamayip kizi ariyor, dogruca Ingiltere'ye yollaniyor. Kolej ve hemen sonrasinda yasadiklari gibi son derece romantik ve guzel gunlerle oglanin donme vakti geliyor. Ancak iki minicik detayla, kiz oglanin aklina kurdu dusuruyor ve "acaba baskalariyla gorussek bu zorlugu atar miyiz" diyor, romantizmi yakalayana kadar olan mesafeli tutum da eklenince gorusmeme karariyla yine ayriliyorlar. Herkes kendi hayatina devam.... edemiyor ne yazik ki, gunun birinde kiz tekrar ariyor ve evlenelim mi diyor... Bu esnada oglan isini oturtmus ve bir de sevgili bulmus durumda, disaridan mutlu gorunen de bir iliskisi var... Evlenme teklifinin saniyesinde sevgiliden ayrilip yine Ingiltere'ye...
Iste kendilerini ve o sapsahane duygulari bitirme kismisi bu noktadan sonra freni bozuk araca donusuyor. Kizin da kendi hayatina devam ettigi ortaya cikiyor, evlendikten sonra da vize yasagi kalkmayinca bunca zorluga dayanamayan ciftimiz tek solukta ayriliyorlar - ama bosanmiyorlar.

Arada ikisi de yine baska iliskiler kuruyor, mutlu mesut takiliyor ama ara sahnelerle bir turlu birbirlerini unutmadiklarini bize yediriyorlar. Kizin vizesi onaylaniyor, her ikisi de iliskilerini tek celsede birakip birlikte yasamak uzere Amerika'da bulusuyorlar. Bundan sonrasi son derece gercekci... Onca sure birbirleriyle konusmayan, ozlemelerine ragmen kiskancliklarini asamayan ve dahasi baska iliskiler yasadiklarindan o saf ve guzel cift yerini iki yabanciya birakiyor...

Filmin sonu tamamiyle nasil baktiginiza bagli olarak size birakilmis. Beni iliskiler konusundaki karamsarligim belli, o yuzden bu cifte olesiye kizdim... Boyle duygulara sahip olup aradaki engelleri bahane ederek o duygulari o kadar kolay biraktiklari icin, tamamen yalan duygulara inanip gercekleri yok ettikleri icin, iki tarafin da birbirinden sogumasina bu kadar izin verdikleri icin, sevgililerini kandirdiklari icin, birbirlerini kandirdiklari icin ve dahasi kendilerini kandirdiklari icin...
Sahane sahne kurgulari var filmin, resmen o resim karelerin icinde hissediyorsunuz, ve zaman kurgusu oylesine guzel islenmis ki, hayran olmamak elde degil. Bugune kadar gordugum en guzel bekleyis sahnesi kesinlikle bu filmde. Kizla birlikte havaalaninda beklermis gibi hissediyorsunuz, insanlar geciyor ama zaman bir turlu gecmek bilmiyor sanki... Minicik dokunuslarla bezeli, sinir bozan ama bir o kadar da izleme isteginizi bir an bile kaybetmediginiz bir film yapmislar, basrollere de taninmadik yuzleri koymuslar ya aslinda bu bile yeterdi sevmek icin, ama acimasizligina ayrica bayildigimdan o ilk yariyi tekrar tekrar izleyecegim, orasi kesin.
Bir de filmin afisi konunun akisina oylesine guzel uymus ki... Silinen duygulari silinen harflerle vermek nasil da guzel bir fikir. Bloga ilk kez afis koyduracak kadar guzel hem de...