-Bol miktarda iç sesimle kendim arasında konuşma içermektedir.-
Hayatımda ilk kez Oscar'ı mantıklı bir saatte ve canlı izledim. Çok eneteresan bir duyguydu gerçekten. Daha da enteresanı çeşitli sebeplerden hayatımda yine ilk kez filmlerin çoğunu görmemiş ve hatta duymamış olmamdı. Evet ya kesin Avatar alacaktı, nitekim ben diğerlerinden sadece Up'ı görmüştüm ve Oscar komitesi muhteşem bir çizgi filme ödül verecek kadar uçmamıştı. Ha verseler Oscar komitesi için bugüne ettiğim lafları geri bile alabilirdim. Dahası Jeff Bridges ödülü alınca o kadar Nirvana'ya ermiş gibi hissettim ki kalan "Avatar" ödüllerini izlemeyi reddettim. İşte tam bu noktada nakavt oldum ve Hurt Locker diye bir filmin her bi'şeyi silip süpürdüğünü fark ettim. O zaman hemen döner dönmez izlemeliydim ama o da nesiydi gemide bu film vardı.
İşte böyle büyük beklentiler eşliğinde filmi koyduk. Bir kere film 130 dakika. 2 saatin üstündeki filmlere önyargım var, ama yine de seyrederdim yahu, neticede o kadar ödülü boşa almış olamazdı.
Dakika:0
Başlangıcı savaşın uyuşturucu etkisine dair bir söz. Muhalif gibi bir duruşu var. Hımmmmmm.... İyi gibi aferin bak bir kadın savaş filmi çekerse zaten başka türlü olmazdı. Yürü be kim tutar seni.
Dakika:20
Çocuk sevimli, ölen filan da oldu bu çocuk asi takılır şimdi. Savaşın mantıksızlığını gözümüze sokacak. Dahası o patlayan bomba sahnesi harbi çok iyiydi. Yürü be kadın, zaten bir kadın savaş filmi çekerse böyle olmalı. Neticede daha duygusal varlıklarız, genlerimiz böylesi bir zulme izin veremezdi.
Dakika:40
Ulan?!?!?!
E ne güzel eşit gibi başlamıştı bu film, hem Amerikalılara hem Iraklılara giydiriyordu. Ne de güzel dışarıdan bir bakış açısı vardı, nasıl oldu da Amerikan cenahına döndü bu film... Neyse dur bakalım şimdi ters köşe yapmasın?!?!
Dakika:89
Eeeeeehhhhhh. E ama yani!
Dakika: 130
Dış ses: Sizce de bu film çok "yaşasın Amerikalı kahraman, kahrolsun Iraklılar filmi olamamış mı? Hayır anlamıyorum bu kadar taraflı bir film nasıl Oscar alabilir?"
Cevap: Tuhaf bakışmalar ve bu filmi nasıl sevmezsin gibisine şaşkın ifadeler.
Evet filmin sonunda -hatta yarısında- fena halde bir pis Iraklılar cengaver Amerikalı kuzucuklara pusu kurup öldürmeye meylediyorlar ama kahramanlarımız canlarımız hem demokrasiyi hem de ülkelerini (?) kurtarıyorlar durumu hakim oluyor. Görünürde Amerikalılar hiç bir tuzak kurmuyorlar, bütün pislikler onlara yapılıyor. Onlar bildiğimiz sütten çıkmış ak kaşık. Öyle ki adamlar bir yerde saatlerce bekleyince onlar için üzülüyoruz.
Amerikalı askerlerin insan oldukları gerçeğini reddetmiyorum elbette ama Iraklıların da insan olduklarını ve hatta oranın onların ülkesi olduğunu bir noktada unutmuş yönetmen, zavallı Amerikan askerciklerinin ne zorluklarla orada yaşadıklarını anlatmaya çalışmış. İşin tuhafı Amerikalıların buna kanmış olmaları. Yani onlara göre galiba gerçekten de Amerikalılar oraya bir ülkeyi işgal etmeye değil orayı kurtarmaya gitmişler.
Bir hemcins olarak bu filmden rahatsızım. Bir sinemasever olarak da bu filmden rahatsızım. Anlattığı şeylerden mutsuzum. Görüntülerine tek sözüm yok, çekimler yer yer çok acayip, süper slow motionlar özellikle çok şahane. Ama sadece görüntü için izleyeceksem gider Cennet'i izlerim, en azından bana savaşın haklı gerekçelerini anlatmaya çalışmıyor ve en azından başta söylemeye çalıştığı şeylerden filmin ilk çeyreğinde vazgeçip 180 derece dönmüyor.
Esas anlamadığım şey Oscar komitesi. Ama anlamaya çalışmaktan vazgeçeli epey oldu. Neticede geçen sene bütün dallardan sadece tek dal tutturabilmiş biriyim. Her sene aynı hikaye, Crash hariç, ona da politik sebeplerden verdiklerine inanıyorum hala, yoksa öylesi güzel bir filme Oscar nasıl çıkar? Yine de eski eşin fendi James Cameron'ı yendi diye de dudağımın bir kenarında saçma bir gülümseme var. İlk kadın yönetmen Oscar'ı savaşı destekleyen bir filme mi olamlıydı ama ya?
Hayatımda ilk kez Oscar'ı mantıklı bir saatte ve canlı izledim. Çok eneteresan bir duyguydu gerçekten. Daha da enteresanı çeşitli sebeplerden hayatımda yine ilk kez filmlerin çoğunu görmemiş ve hatta duymamış olmamdı. Evet ya kesin Avatar alacaktı, nitekim ben diğerlerinden sadece Up'ı görmüştüm ve Oscar komitesi muhteşem bir çizgi filme ödül verecek kadar uçmamıştı. Ha verseler Oscar komitesi için bugüne ettiğim lafları geri bile alabilirdim. Dahası Jeff Bridges ödülü alınca o kadar Nirvana'ya ermiş gibi hissettim ki kalan "Avatar" ödüllerini izlemeyi reddettim. İşte tam bu noktada nakavt oldum ve Hurt Locker diye bir filmin her bi'şeyi silip süpürdüğünü fark ettim. O zaman hemen döner dönmez izlemeliydim ama o da nesiydi gemide bu film vardı.
İşte böyle büyük beklentiler eşliğinde filmi koyduk. Bir kere film 130 dakika. 2 saatin üstündeki filmlere önyargım var, ama yine de seyrederdim yahu, neticede o kadar ödülü boşa almış olamazdı.
Dakika:0
Başlangıcı savaşın uyuşturucu etkisine dair bir söz. Muhalif gibi bir duruşu var. Hımmmmmm.... İyi gibi aferin bak bir kadın savaş filmi çekerse zaten başka türlü olmazdı. Yürü be kim tutar seni.
Dakika:20
Çocuk sevimli, ölen filan da oldu bu çocuk asi takılır şimdi. Savaşın mantıksızlığını gözümüze sokacak. Dahası o patlayan bomba sahnesi harbi çok iyiydi. Yürü be kadın, zaten bir kadın savaş filmi çekerse böyle olmalı. Neticede daha duygusal varlıklarız, genlerimiz böylesi bir zulme izin veremezdi.
Dakika:40
Ulan?!?!?!
E ne güzel eşit gibi başlamıştı bu film, hem Amerikalılara hem Iraklılara giydiriyordu. Ne de güzel dışarıdan bir bakış açısı vardı, nasıl oldu da Amerikan cenahına döndü bu film... Neyse dur bakalım şimdi ters köşe yapmasın?!?!
Dakika:89
Eeeeeehhhhhh. E ama yani!
Dakika: 130
Dış ses: Sizce de bu film çok "yaşasın Amerikalı kahraman, kahrolsun Iraklılar filmi olamamış mı? Hayır anlamıyorum bu kadar taraflı bir film nasıl Oscar alabilir?"
Cevap: Tuhaf bakışmalar ve bu filmi nasıl sevmezsin gibisine şaşkın ifadeler.
Evet filmin sonunda -hatta yarısında- fena halde bir pis Iraklılar cengaver Amerikalı kuzucuklara pusu kurup öldürmeye meylediyorlar ama kahramanlarımız canlarımız hem demokrasiyi hem de ülkelerini (?) kurtarıyorlar durumu hakim oluyor. Görünürde Amerikalılar hiç bir tuzak kurmuyorlar, bütün pislikler onlara yapılıyor. Onlar bildiğimiz sütten çıkmış ak kaşık. Öyle ki adamlar bir yerde saatlerce bekleyince onlar için üzülüyoruz.
Amerikalı askerlerin insan oldukları gerçeğini reddetmiyorum elbette ama Iraklıların da insan olduklarını ve hatta oranın onların ülkesi olduğunu bir noktada unutmuş yönetmen, zavallı Amerikan askerciklerinin ne zorluklarla orada yaşadıklarını anlatmaya çalışmış. İşin tuhafı Amerikalıların buna kanmış olmaları. Yani onlara göre galiba gerçekten de Amerikalılar oraya bir ülkeyi işgal etmeye değil orayı kurtarmaya gitmişler.
Bir hemcins olarak bu filmden rahatsızım. Bir sinemasever olarak da bu filmden rahatsızım. Anlattığı şeylerden mutsuzum. Görüntülerine tek sözüm yok, çekimler yer yer çok acayip, süper slow motionlar özellikle çok şahane. Ama sadece görüntü için izleyeceksem gider Cennet'i izlerim, en azından bana savaşın haklı gerekçelerini anlatmaya çalışmıyor ve en azından başta söylemeye çalıştığı şeylerden filmin ilk çeyreğinde vazgeçip 180 derece dönmüyor.
Esas anlamadığım şey Oscar komitesi. Ama anlamaya çalışmaktan vazgeçeli epey oldu. Neticede geçen sene bütün dallardan sadece tek dal tutturabilmiş biriyim. Her sene aynı hikaye, Crash hariç, ona da politik sebeplerden verdiklerine inanıyorum hala, yoksa öylesi güzel bir filme Oscar nasıl çıkar? Yine de eski eşin fendi James Cameron'ı yendi diye de dudağımın bir kenarında saçma bir gülümseme var. İlk kadın yönetmen Oscar'ı savaşı destekleyen bir filme mi olamlıydı ama ya?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder