11 Mart 2013 Pazartesi

Ryan Gosling No.4: Lars and the Real Girl


-Bıkkın'a ozel not: Sonunda yazabildim!-

Dunyanin en guzel insanlarindan olusan kasabaya hosgeldiniz. Her turden her yastan insandan olusan ve ici sevgiyle dolu olan bir yer. Herkes mutlu diyemem ama herkes bir baskasinin mutlulugu icin bir yalani gercek yapabilecek kadar harika.

Lars son derece ice kapanik, bundan rahatsizlik duyar gibi de gorunmeyen, mecbur kalmadikca konusmayan, eglenmeyen, iletisim kurmamayi secen birisi. Hemen dibinde yasayan agabeyi Gus ve agabeyinin esi Karin ile de mesafeyi acarak surdurdugu bir iliskisi var. Onlardan yeterince kacarsa onu unatacaklarini dusunuyor, amaci da o zaten gibi. Ona sevgili adaylari bulma girisimlerini de hep elinin tersiyle itiyor, sanki onun dunyasina vize almak imkansiz gibi bir durum yaratiyor bir noktada. Onu kardesi gibi goren Karin'in iletisime gecme cabalarini ise tereddutsuz reddediyor, yahut tamamiyle mecbur kaldigi icin evet diyor. Lars'in durumuna belki de annelik icguduleriyle en cok uzulen Karin aslinda, bir terslik oldugundan suphelenen tek karakter ve dahasi buna baskalarini inandiramiyor da. 
Hangi nokta oldugunu bizim de kestiremedigimiz bir yerde oglan bu yalnizliga bir dur deme karari aliyor, ya da baskalarinin ona bir yoldas bulma cabalarina, ya da herkesin onu istemedigi seyleri yapmaya zormalasina. En guzelinden tam istedigi gibi bir sevgili ediniyor: Bianca. Brezilya-Danimarka kokenli, tekerlekli sandalyeye mahkum bir misyoner, son derece dindar bir kiz, ailesi o cok kucukken olmus, hatta annesi tipki Lars'in annesi gibi dogumda vefat etmis ve internette tanismislar. Kimilerine gore o bir sisme bebek ama dogru degil, tum kasaba inanmiyor buna siz neden inanasiniz ki zaten?
Lars'in dunya ile iletisime gecme sebebi iste bu kiz oluyor. Konusamiyor, hareket edemiyor ya da gercek bir insan bile degil ama Lars icin gercek ve kasaba bir sevgi yeri oldugu icin bu durumu kabulleniyorlar. Lars'in Bianca geldikten sonraki degisimi inanilmaz zira, konuskan, aktif, insan icine karisan ve hatta kendi de fark etmeden asik olan... Lars'in bu yardim cigligina kayitsiz kalmiyorlar ve Bianca'ya gercek bir insan gibi davraniyorlar. Saclarini kesiyorlar, okula goturuyorlar, hastenede yardim islerinde gorevlendiriyorlar, sohbet ediyorlar... Lars ise tum bu olan biteni sevimli bir halde izliyor. Kardesiyle kopusu, babasiyla olan sorunlari, tum bu gercek disiligin hayata gecmesini tetikleyen Karin'in dogumda olebilecegi korkusu... Bize tum bunlari o kadar sakin, yavas ve alttan alta veriyorlar ki karakterleri sevmemek elinizde degil. Aslinda Lars'in tum bu durumunu tetikleyen belki de herkese duydugu ama asla gostermedigi sevgi ve sorumluluk. Yillarin battaniyesinden ufaklik usumesin diye bir kac gunlugune vazgececek kadar cok deger veriyor aslinda cevresine. Hep umursanmamanin getirdigi yaralari tasiyor uzerinde, daha da kotusu bunun farkinda bile degil. Umursandiginda bunu anlayamayacak kadar kabuguna cekilmis.
Filmin en onemli karakterlerinden biri doktor tabii... Psikologlugunu saklayarak yapmak zorunda kalan, tum olayi Bianca'ya uygulanan bir tedavi seklinde gostermek durumunda, haliyle klasik doktor/hasta iliskisinin sınırlarını bozan bir terapi sistemi uyguluyor. Doktorlarin kendinden bahsetmeme kavramini yerle bir ediyor ve kadinin uzuntulerini de paylasiyor. Doktorun kendisine gosterdigi saygi ve iyilestirme yontemi tam ona gore. Lars'in acilabildigi ikinci insan. En cok konustugu, kendini anlatabildigi ve dinledigi insan Bianca ise Lars'in bu acilimina kayitsiz kalmiyor hafiften gerceklige asik olmaya baslayan Lars'a bir guzellik yapip yavas yavas olmeye basliyor. 
Filmin en guzel karelerinden bazilari burada, gercek bir cenaze toreni, uzulen insanlar... Lars icin degil hayatlarina gelen renk icin belki, belki de gercekten Bianca icin. Biz camin bu tarafinda basbayagi uzgun gozlerle izliyoruz olan biteni, bir yalana inanmayi coktan tercih etmisiz ve Lars'i oldugu gibi kucaklamisiz zaten...

Utopik bir sevgi cemberi. Bir insan bu kadar sevildigini hissetmek icin neler vermez... Yadirgasalar da yargilamayan. Ustelik de bu sevgiyi hissettirmeden gosterecek kadar yogun ve guzel insanlar tarafindan geliyorsa. Cok kisi o kasabaya tasinmak istemistir sonunda muhtemelen, o guzel insanlarla bir kez olsun yollarini kesistirmeyi, oyle insanlar bulmaya calismislardir cevrelerinde. Bir kismimiz bulmustur belki, her turlu yardim cagrimiza kosturuveren, bizi sevgileriyle canimizi yakmadan sarip sarmalayan insanlar. Bulamayanlar icin umut hep var, oyle insanlar var iste, kaybetmeyin o guzelligi diyor film, en azindan ben oyle anlamayi tercih ediyorum. Umut var ve umut guzel...

2 Mart 2013 Cumartesi

Hayallerim, Askim ve Sen: Ruby Sparks

Her insan hayalinde birini sever sanirim, o en mukemmeldir. Benim mukemmelim bir baskasinin mukemmelinden de fersah fersah uzaktadir muhtemelen. Iste film bunun uzerine sekillendirmis kendini. Mukemmelin gercek olsa ne kadar mukemmel olurdu sorusunun cevresinde dolaniyor, o muhtesem insanin kendi karakteri oldugu gercegiyle yuzlesmeyi cok tatli bir dille anlatiyor. Bir yonuyle kisinin kendi egosunu bir yana birakmasi, ya da gunumuz diliyle gercek ama cok gercek aski bulmasini izliyoruz.
Adamimiz tikanma yasayan bir yazar, soylenmesi yasak olsa da o bir dahi, en azindan bir zamanlar oyleymis. 19 yasinda liseyi birakip kitap yazmis, o kitap da modern klasiklerden biri olmus. Filmin diger yazar karakterlerinden ayrilan en guzel yani o salasligin ortadan kaldirilmasi. Zaten modern bir klasik yazdigi icin parayla sorunu yok, dolayisiyla yazma konusundaki baski sadece yayincidan ve kendisinden geliyor. Karnini doyurmak icin yazmak zorunda olmayan biri yaparak hos bir detay vermisler bize. Aradan 10 yil gecmis, daha da tek kelime yazamamis sonrasinda. 

Psikiyatristi kopegiyle ilgili bir sayfa kompozisyon yazmasini istiyor, adam onun yerine konunun form degistirmis halini ruya olarak gorup 300 sayfalik kitap yaziyor. Iste biz de bu kitabin gelisimini gor(m)uyoruz! Elbette bu kadar basit degil, bize gelisiminden ziyade bir adim sonrasini anlatiyor film.

Ruyasinda gordugu kizla sadece sohbet ediyor ve kiza asik oluyor. Evinde tuhaf tuhaf kadin esyalari bulmaya basliyor ve elbette her akilli insanin dusunecegi uzere kopeginin yan komsudan caldigini dusunuyor, o yuzden de banyo malzemelerini ecza dolabinda bulmasi az da olsa kafasini karistiriyor. Kafasi yeterinde karisik oldugundan konu ustunde durmuyor tabii... Sonra bir gun uyaniyor ve kiz oglanin evinde ona yumurta hazirliyor. Kafayi yedigini dusunen oglan yine her akli basinda insanin yapacagi uzere kendini sokaga atiyor, yanina kizi da aliyor, kimsenin kizi gormedigini anlayinca kendini delirmis olduguna iyice ikna etmek gibi bir plani isleme sokuyor ve elinde patliyor. Bir sekilde kizi herkes gorebiliyor ve oglan tam o anda hayallerinin kizinin kendisine asik bir sekilde karsisinda dikildigini anliyor. 
Eh tabii bundan sonrasi dolu dolu bir ask, ne de olsa o hayallerindeki kiz, ve hatta uzerine kitap yazip tum karakterini gayet detayli sekillendirdigi insan. Bir nevi Tanri'yi oynama durumu yani. Kiz hakkinda ne yazarsa olacagi icin oglan baska akilli bir hamleyle yazmayi birakiyor, yaratmis oldugu bir karakter olsa bile Ruby artik gercek bir kisilik ve oglanin buna mudahale etmeye hakki yok... Oglan kizi kende "yaratmis" oldugu icin devamli bir gerginlik halinde. Sonrasinda bir takim olaylardan geciyoruz, kiz oglandan sogumaya basliyor.
Hepimize olacagi uzere kafasinda yarattigi karakter tarafindan dahi terk edilme yoluna girdigini anlayan ve bunu sindiremeyen oglan bir anda elindeki gucu devreye sokuyor ve Ruby'de ufak tefek duzeltmeler yapiyor. 

Ruby v2 son derece ihtiyac halinde. Cevresinde oglan olmadan rahat edemiyor, devamli agliyor ve ozluyor. Bu sahneler nefis. Hani su dalga gectigimiz yapiskanlik haline kahkahalarla gulerken buluyorsunuz kendinizi. Ruby'nin bu yeni halinin eski halinden bile uzuntulu oldugunu fark edip elindeki gucu tekrar ortaya cikariyor veeee, beklenen olmuyor. Oglan eski Ruby yerine yeni bir Ruby daha yaziyor, mutlu olan versiyon. Ama ufak bir detayi atliyor, bu Ruby v3 devamli mutlu. Baska hicbir sey hissetmiyor. Sadece guluyor, guluyor, guluyor. Buna da katlanamayinca biraz da akil alarak eski Ruby'nin kendini terk etme pahasina geri gelmesine karar veriyor. 
Bir sure daha bu sekilde takildiktan sonra filmde genel olarak pis, uyuz, adi olarak adlandirilan eski sevgiliyle tanisiyoruz. Esasinda cok gercekci bir kiz ve filmin en vurucu sozunu soyluyor: "sen kendinle iliski yasamak istedin, ben de sana bu firsati verdim"... Iste oglanin Ruby ile yaptigi da tam olarak bu. Ruby tam istedigi gibi olmadikca onu egip bukuyor, buktukce tadi kaciyor, bir turlu ayari tutturamiyor. Kendi karakterine biraktiginda da hep bir terk edilme korkusuna yenik dusuyor.

En sonunda Ruby'ye gercegi son derece acimasiz ve asagilayici bir sekilde acikliyor ve kendini iyice Tanri yerine koydugunu o zaman anliyoruz. Ve sonrasi terk edilen insan ruh hali, zevk alamama, ozleme, ozleme ve ozleme. Filmin sonu ise cok guzel ve umut veren cinsten. Aslinda filmin geneli umut veren cinsten, mutlu ediyor, huzunlendiriyor, sonra yine mutlu ediyor ve sizi bu dongude cevirip duruyor.
Tum filmi bir erkegin elinden ciktigini dusunerek izledim, sonunda basroldeki kizin yazdigini gorunce neden bilmiyorum ayri bir sevinc olustu. Belki o erkeklerin sikayet ettigi tum asiriliklarin farkindaymisiz da hep gormezden gelmeyi secmisiz kavramini ortaya koydugu icindir, ya da tum tersliklerine ragmen hep bir umut tasidigi icin... J.D.Salinger'a yaptigi saygi durusunu da es gecmiyoruz tabii. Bu blogun her iki yazarinin da uzerinde hop diye anlasabilecegi belki tek yazar ve filmde oyle guzel aniliyor ki... Karakter yaratmayi biz ondan ogrendik, karakterler onun mirekkebinde hayat gecti...

Yazinin sonu da filmden gelsin:
-Kopeginin adi ne?
+Scotty. F. Scott Fitzgerald'dan geliyor.
-Kim?
+F. Scott Fitzgerald... Great Gatsby? Hadi canim hic duymamis olamazsin?
-Duymadim ama onemli degil. Sence bu saygisizlik degil mi?
+Buyur?
-Kopegine onun adini vermek. Biraz saygisizca. Dusunsene sen bir yazarsin mesela. Adamin da harika oldugunu dusunuyorsun sonra da kopegine onun adini veriyorsun. Boylelikle ona tasma takmis gibi oluyorsun, ona bagirabiliyorsun, ve kendini ustun hissedebiliyorsun. Hayran oldugun kisiligi yok ediyorsun, super valla...

Paul Dano'yu ozlemisiz bir de...