17 Temmuz 2011 Pazar

Tek Sahne No.2: İncir Reçeli

Yine epey zorlama bir filmden yazacağım ama yine sadece sevdiğim neredeyse tek sahnesinden bahsedip filmin yarattığı hayal kırıklığına neredeyse hiç dokunmadan tertemiz bitireceğim, en azından umudum o yönde. Yoksa ne kadar da uzatmışlar, bu film böyle mi işlenir, filmin duygusu nerede yaaauuu gibicesinden yarım saatlik bitmeyen bir serzenişte buluvereceğim kendimi. Bu aralar filmleri sevemezken mi buluyorum kendimi yoksa cidden bir düşüş mü var? İlk cevap geçerliyse halim duman!
Sahnemiz filmin geneline yayılmış bir an: "Post-it"ler. Şu bıddırık yapışkanlı kağıtların insanlar üstündeki etkisi, ya da belki de kelimelerin... Söz uçar yazı kalır ne kadar da doğru edilmiş bir söz değil mi? Sanki kız o lafları dillendirse etkisi böyle olmayacak. Gerçi oğlanın kızın tüm sözlerini aklında tutup her birini yine kağıtlara dökmesi bu savı yalanlar gibi ama neticede aklında kalanı aklında kaldığı gibi yazıyor o kağıtlara. Yazının etkisi okuyana göre, vurguya göre, unutulan bir noktalama işaretine göre ne kadar değişiklik gösterir halbuki. Hayal gücü için verdiği oyun alanı her zaman daha çok... Bir kelimeyle ne mucizeler ya da ne hayal kırıklıkları yaratabilirsiniz yazarken. Sizin umutla yazdığınız bir cümle başkası için depresyon tetikleyicisi olabilir. Kız da sanki bu durumun farkında. Gece edeceği benim telefonum yok sözü ile ertesi gün bir kağıda yazılan "Cep telefonu özgürlüğü kısıtlar"ın etkisinin bir olmadığının bilincinde sanki... Tüm bu not kağıtlarının tam da yerinde kullanması, babasının oğlanın müzikle iştigaline ettiği lafa karşılık kızın yapışkanlı kağıdı gitarın üstüne koyması ve "Babalar her zaman haklı değildir" yazışı...
Yine de şu cep telefonu mevzuuna geri dönelim. Uzun yıllar telefonun esiri olmuş ve hatta el parmaklarımdan biri olarak görmüşümdür telefonu. Şimdi ise telefonsuz bir hayattayım, istekten değil telefonun çalışmadığı sonsuzluğun içinde olma durumundan. İlk 6 ay ne kadar zorlandıysam şimdi o kadar rahatlamış hissediyorum kendimi. Telefonu elime aldığımda birilerine hesap vermek zorundaymışım gibi bir hisle haşır neşir oluyorum. Telefonla konuşmak istemeyenleri artık anlıyorum, ki bu cidden büyük bir adım. Elimde olsa telefonu komple kapatacağım anlarda buluyorum kendimi. Sonra bir an oluyor, herkesle saatlerce konuşmak, dert dökmek ve dinlemek için deli olurken buluyorum kendimi. Sanıyorum bunlar özlem anları, telefon sadece aracı kuruluş. Yoksa o kişilerin karşımda olmasıyla kıyaslanamaz bile, sadece eldeki imkanlar dahilinde yapabileceğimizin en iyisi kontenjanından hayata dahil oluyor o anda telefon.
Her şeye rağmen kıza katılmadan edemiyorum. Cep telefonu cidden özgürlüğünü kısıtlar. Özgürlük bu hayatta her şey mi peki? Bendeki yeri çok çok büyükle kocaman arasında gidip geliyor, bir başkası için o kadar önemli değildir elbet...

5 yorum:

  1. Yine de incir reçeli güzeldir dimi :))

    YanıtlaSil
  2. filmden gelsin: hic sevmem =))

    YanıtlaSil
  3. berbat bi film. yazmaya değmez.

    YanıtlaSil
  4. kotu film ama her kotu filmin icinde yazmaya deger tek bir sahne bulunur bence =)

    YanıtlaSil
  5. Babalar her zaman haklı değil

    YanıtlaSil