2 Eylül 2011 Cuma

Karşıt No:3, My Fair Lady vs. Black Swan

Benzerlikleri: Değişmek, parlamak isteyen genç kadınlar ve onları dilediği gibi yoğurmak isteyen erkek hocalar. Amaç bu kadınları topluluk içinde daha çekici kılmak. Adamlar öyle mükemmelliyetçi ki  kadınlar bu uğurda insanüstü çabalar veriyorlar. Öğretmenlerin öğrencilerine karşı ilgileri olduğu belli ama bu konuda davranışları belirsiz. Bu yüzden kadınları deli ediyorlar. Müziğe doygun filmler: biri müzikal, diğerinde bale sahneleri baskın. İkisi de eski eserleri içeriyor, birinde 1877'de prömiyeri yapılmış olan Kuğu Gölü'nden alıntılar var, diğeri ise 1912'de yazılmış bir Bernard Shaw oyunu, Pygmalion'dan çevrilmiş.

Farkları: Bir romantik komediden psikolojik gerilim filmine... İlki bir değişim filmiyken diğeri yokoluş filmi. Black Swan'de Nina birçok kişiyi zayıf karakteri ile hayal kırıklığına uğrattı. Böyle bir rekabetin olduğu bale topluluğunda bu kadar zayıf bir kadının başrol oynaması düşünülemez bile. Nina saf ve temiz olarak gösterilmek isteniyor ancak ayarı biraz kaçmış. Nina'yı beyaz kuğu ile özdeşleştirmek oldukça zor ve filmin seyri bir "trajedi"den "kaçınılmaz son"a kaymış. My Fair Lady yapı itibari ile bambaşka, Eliza en başında çiçekçiyken bile meydan okuyan, dişli bir kadın. Dönüşümü karakteri ile ilgili değil, tamamen bilgisi ve görgüsüyle alakalı. Sonunda öğretmenini onun seviyesinde altedip onu kendine aşık eden Eliza oluyor. Mücadele Eliza ve Higgins arasında geçiyor. Nina ve Thomas arasında mücadeleden çok istismar var, ve Thomas filmin sonunda da bir şerefsiz olarak kalıyor.

Filmleri arasında bir fark daha var. Taşıyacağı rol için hayret verici dönüşüm geçiren oyuncuları ödüllendiren akademi Natalie Portman'ı da ödüllendirdi. Audrey Hepburn ise 8 oscar kazanan filmde söylediği şarkılar dublaj edildiği için aday bile gösterilmedi.

Biraz da diyaloglar çarpışsın:

Eliza Doolittle: [şarkı söyleyerek] Sensiz yalnız hissetmeyeceğim, sensiz de ayaklarımın üstünde durabilirim. O yüzden kabuğuna geri dön, sensiz de gayet iyi yaşarım...
Profesör Henry Higgins : [şarkı söyleyerek] George, bunu gerçekten başardım, başardım, başardım! Bir kadın yaratacağımı söylemiştim ve hakikaten yaptım! Bunu yapabileceğimi biliyordum, biliyordum, biliyordum! Bir kadın yaratacağımı söylemiştim ve başardım, yaptım!
[konuşarak]
Profesör Henry Higgins Eliza, sen muhteşemsin. Beş dakika önce boynumdaki bir yüktün, ve şimdi bir güç kulesi, yoldaş bir savaş gemisisin. [aralık]
Eliza Doolittle : Hoşçakalın, Profesör Higgins. Beni bir daha görmeyeceksiniz.

Thomas Leroy: Muhteşem olabilirsin, ama bir korkaksın.
Nina: Özür dilerim.
Thomas Leroy: [bağırarak] Bunu söylemeyi bırak artık! İşte bu tam da söylemek istediğim şey. Bu kadar zavallı olmaktan vazgeç!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder