19 Temmuz 2009 Pazar

İPF (İrlanda Politik Filmleri) No.1: Hunger

Öncelikle çok değişik bir kurgusu olan bir film. Nereden başlamak lazım tam olarak bilemiyorum ama bu aralar İrlanda politik filmlerine sardım diyerek olabilir sanırım. Bu çok da isteğe dayalı olmadı aslında, ancak yıllardır elimde olup da hadi izleyeyim dediğim bütün filmleri İrlanda'ya dair çıktı, ve iyi de oldu.

Film yer yer dogma tadında, ve bazen de oldukça zorlayıcı. Sadece yerlerin silinmesi için 5 dakika geçiyor, sadece sineğin dışarı çıkarılması 2 dakika alıyor. Zaten filmin başlarında konuşma olmayınca bu sahneler oldukça uzunmuş gibi geliyor.

Konu İngiltere'de bulunan İrlandalı daha doğrusu IRA'lı hükümlüler. Belirli suçlardan içeride yatarlarken ellerinden tek tek hakları alınıyor ve kesinlikle sessiz sedasız bunu kabul etmek gibi bir şeyin söz konusu olmayacağına dair karar veriyorlar. Biz konunun ortasından başlıyoruz filmde. Bir kişi içeri giriyor ve o girdiğinde eylem başlayalı zaten çok olmuş. Aslında öncelikle bir gardiyandan başlıyor konu, sonradan mahkumlara kayıyor.

Demir Leydi'ye karşı -kendisini hiç görmüyoruz ama sesi eksik kalmıyor- yıkanmama ve battaniye eylemi yapıyorlar. Yıkanmama derken oldukça pis sahnelerden geçiyoruz, bütün duvar kağıtları aslında dışkı, kurtçuklarla beraber uyuyorlar, bir anda bütün hücrelerden idrarlar salınıveriyor koridora. Battaniye eylemi ise mahkum kıyafeti giymeyi reddetme üzerine kurulu.

Hapishane pisliğe daha fazla tolerans göstermemek ya da iyice rencide etmek adına elebaşı konumundaki kişiyi yıkayıveriyor. Bütün duvarlar tek tek temizleniyor. Bunlara karşılık olarak da giyim hakkı (!) veriliyor, sadece İngiliz kıyafetleri elbette.

Filmin tarafsız bakmak gibi bir derdi kesinlikle yok. Hatta alabildiğine taraflı yaklaşımı mutlu edici. Ne şiş yansın ne kebap gibi bir duruma kesinlikle girmiyor. Eleştiriyor ama bunu da taraflı yapıyor. "Aman İngilizleri de kırmayalım bu arada canım" demiyor.

Bu sessiz ilerleyen film yarısını geçince boyut değiştirmeye karar veriyor. Elebaşı mahkum ve rahip arasında bir muhabbet başlıyor ve bütün filme yayılabilecek o diyaloglar bir anda takır takır saydırılmaya başlıyor. Sanki filmin o ana kadar olan sessizliğinin öcünü almak istercesine o kadar hızlı konuşuyorlar ki, takibi zor ama katkısı büyük muhteşem bir 20-25 dakika bekliyor bizi.Her şeyin konuşulduğu o sahnenin konuşmalarına dair bir ipucu vermeyeceğim, zira beklenmedik bir anda beklenmedik yönlere giden o konuşma hem filmin konusuna hem de akışına o kadar keskin bir dönüş yaptırıyor ki söyleyince filmin havası kaçar sanki. Ancak ilk 10 dakikasında hiç oynamayan kamera da bu konuşmanın 3. kişisi gibi muhteşem bir rol üstlenmiş. Kim konuşursa konuşsun sadece iki kenardan kişileri, ve onların arasındaki o boşluğu alan kamera kullanımına ben şapka çıkarttım ve hala da hayranlıkla anmaktayım.

Bu muhteşem diyalog sahnesinden sonrası açlık grevi. Bir insanın açlık grevi sırasında çektiği her türlü acıyı -hem de bize hiç acımadan- filme çekmiş yönetmen. Her türlü yarayı, o yaraya dokunulunca verilen tepkiyi, günden günde erimeyi tek tek gösteriyor. Gayet sessiz ve bir o kadar da vurucu bir şekilde film bitiyor sonrasında. Hemen öyle şipşak filan sanılmasın, gayet uzun uzun açlık grevi sahneleriyle hem de.
Politik bir film çekip politik bir tavır da takındığı için çok sevmiş olabilirim bu filmi. Ya da Michael Fassbender'dan muhteşem bir oyunculuk izlediğimiz için. Ya da sadece o diyalog sahnesi için bile sevmiş olabilirim. O sessizliğin bir anda kırılıp yeniden o sessizliğe dönüşü bir o kadar beklenmedik yaptığı için olabilir. Bir yönetmenin ilk filminde bu kadar güzel sahnelerle donatıp bir o kadar da cesur olduğu için de olabilir. Netice itibariyle gerçekten çok sevdiğim ve bir daha izlemeye de cesaret edemeyebileceğim bir film görmüş oldum.

2 yorum:

  1. Bu filmin başarılı olup olmadığına karar vermek çok zor. Eğer sanatsal olmak başarıysa, kesinlikle başarılı.

    Ama eğer başarı seyirciyi filme bağlayabilmekse (ki bir film istediği kadar sanatsal olsun, kendini izletemedikten sonra sanatın ne anlamı kalır bilmiyorum) ben şahsen pek başarılı bulamadım. 20 dakikalık o muhteşem diyaloğa hakkını vermek lazım ama oradaki yoğun mesaj trafiğini filmin geneline yayamamak beceriksizlik midir, yoksa filmin boş salonlara oynaması yönünde bir çaba mıdır anlamak güç. Bizdeki "sanat yönetmenleri"ni hatırlattı bu bakımdan. Ben filmimi çekerim, AB'den de ödenek alırım, kimse izlemezse izlemesin" tadında.

    Şair burada bilet satarak masrafları çıkaramayacağını biliyor, acısını Avrupalı vergi mükelleflerinden çıkarıyor sanki.

    YanıtlaSil
  2. Zor film, kesinlikle katılıyorum.

    Ama o konuşma sahnesinden sonrası da çok akıcı geldi bana. Sanat filmi havasından o konuşma sahnesine gelemden önce çıkıyor. Hani ilk yarım saatini izleyen kişi kalanını merak edecekmiş gibi. Bence başarı bunu yapabilmek.

    Bittiğinde hani o açlık hali fazlasıyla açık açık görüldüğü için ben bayağı bir etkilenmiştim.

    YanıtlaSil