19 Haziran 2011 Pazar

İçinden Müzik Geçen Filmler No.5: High Fidelity

Bu filmi ilk izleyişimin üzerinden 5 yıldan fazla zaman geçmiş. Müzikolik canlardan biri demişti hatta -yazar burda Seçkin'e ithaflıyor- "böyle bir film var, şahane". O gazla hemen izlemiş ve yıllar sonra kendime yaptığım şu itirafla kalakalmıştım: Ulan ben bu filmi hiç sevmedim, böyle romantik komedi mi olur ve hatta çalınan, ne çalınması konuşulan şarkıları bile bilmiyorum. Zaman her şeyin ilacı işte... Aradan geçen zaman ya büyüttü ve romantik filmlere bakışımı değiştirdi ya da gemi vasıtasıyla erkeklerin dünyasını daha anlar/kabullenir olmamı sağladı.

Şu filmi ikinci kez izlediğime öylesine mutluyum ki kelimeler kifayetsiz. Sanki John Cusack bizim karşı komşuymuş da her sabah 8'de dükkanı açmaya gidiyormuş gibi hisler uyandırdı. Şarkıların istisnasız her biri aktığı ortama tam uyarken siz "yav kim söylüyordu bunu be" demiyorsunuz bile. Her şarkıyı bir şekilde referanslıyorlar, bu bir Top 5 listesi de olabilir, bir konuşma da... Ne çıkarsa bahtınıza artık, ama iyi bir şey çıkacağı garantili...
Her şeyi Top 5 listesiyle ele alan adam baş kahramanımız. Hayatının aşkıyla ayrılması üzerine "acaba bende mi bir terslik var?" kriziyle dip dibe geliyor ve en fena bulduğu 5 ayrılığın kahramanıyla yüzleşiyor. Tabii bu esnada geçmişe dönüşler, muhtelif Top 5'ler ve şarkılar arka planda devam ediyor. Bize erkek dünyasına ait bilgiler veriyor, hem de doğrudan bize, öyle konuşma aralarına yedirerek filan değil, direk kamera vasıtasıyla bize bakarak...

Aldatma, kaçma, umursamazca terk etme, terk ettiğini unutup terk edildiğini sanma, gerçeği anladığı anda hiiiiiç umursamama, aldatmaya devamlı bir meyil hali, gerçeklerden devamlı kaçma gibi çok kızacağımız şeyleri o kadar doğal anlatıyor ki, kızıyorsunuz ama bizim çocuk zeki ama çalışmıyor edasında bir kızma, daha da ziyade bir serzeniş...

Bir yanıyla Hank Moody'yi anımsattı bana izlerken. Az çakalı, az fırsatçısı... Ya da belki fırsatçı diyebiliriz ama sevdikleri kadına olan tutkuları mı bu iki karakteri gözümde aynı yere koydurdu bilemiyorum. Bir şekilde her iki karaktere de sıcaklık besliyorsunuz, evinizin minik kedileriymiş de şefkate ihtiyaçları varmış gibi. İkisi misafir olarak gelse, ilk tepkim saçlarını karıştırıp sırtlarını pışpışlamak olur. Öyle bir doğal halleri var yani.

Müziğe olan tutkusunu hayran olmamak zaten elde değil. Otobiyografik plak düzenlemeyi nasıl yapabilir bir insan? Bir başka film vardı, adam sevgili değiştirdiğinde yatak takımlarını değiştiriyordu ilk iş olarak. Bu filmdeki adamımız ise plaklarını düzenliyor. Kadınlar genelde saçlarını değiştirirler. Bir süreliğine gerçeklikten kaçma, alışkanlıklarını değiştirme hali sanırım, kafanda uğraşacağın başka bir şey bulma belki de... Yani kafamda eski sevgilimle kavga edeceğime berberin saçlarımı ne hale soktuğuna kızmak daha elle tutulur bir konu değil mi? O gergin ruh halinize somut bir kılıf uydurmaz mı? Ya da en çok sevdiği çarşafta leke bulup onunla kavga etmek ya da bir plağı ne zaman aldığını hatırlayamamak...

Zaman her şeyin ilacı tam da bu noktada işte... Zaten artık değişen saçlarıma alışmak, aynaya her baktığımda başka bir şey düşünmek zorunda değil miyim? Ya da istediği çarşafı ya lekeli kabul eden ya da başka bir çarşaf takımına yönelen adam da kendini akışa uydurmuş olmaz mı? 1000 plağı yeniden dizmek başkahramanımızı bir süreliğine geçmişine ve hayallerine götürüp yüzünde bir gülümseme yaratmaz mı?

İşte bu film tam bu konular ekseninde... Başka birine sorarsanız bir adamın ruh hali diyebilir, ya da müzik tarihçesi dersi yanıtını da alabilirsiniz. Her ne kadar müzik bu filmde her anlamda başrol olsa da sanırım karakter analizi beni daha içine çeken nokta oldu...
Ayrıca hayatımda gördüğüm en deli fişek evlilik tekliflerinden ve cevaplarından birini bünyesinde barındırmasıyla yeri bambaşka artık. Elbette John Cusack sen en güzel bir adamsın'ı da hemen iliştiriverelim buraya...

Müziğin filmin başrol olmasına dair de iki çift laf edip biterelim. Film bir plak mağazasında geçiyor. Devamlı eski/yeni şarkılar çalıyorlar. Mağazanın iki çalışanı tam birer müzik delisi, birinin aldığı albümü beğenmeyince ona bağırabilir ya da sevgililerini Green Day'ın hangi iki grubun karışımı olduğunu anlatarak etkileyebilirler. Belle and Sebastian da çalarlar, Fleetwood Mac de... Esas adamımız sevgilisiyle DJ'lik yaparken ve hatta çaldığı müziği kızın beğenmesi vasıtasıyla tanışır. Marvin Gaye çiftimizin arka fonunu oluşturuken Bob Dylan harika plağıyla bir anda arz-ı endam ediverir. Filmde geçen/görünen tüm şarkı ve plakları yazmayı nasıl isterdim ama bilgim yetmiyor tüm plakları resimlerinden tanımaya. İşte müziğe böylesi bir başrol verdikleri ve hatta fetiş obje olarak kullandıkları için serideki başköşelerimizden birisini kendisine itinayla ayırmaktan mutluluk duyuyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder