10 Mart 2009 Salı

Aşk Tutul(ama)ması

Romantik film delisi olduğum söylemiştim değil mi? Bu uğurda ne vakitlerimi harcadım, nice kötü filmi izledim, söylendim ama akıllanmadım, akıllanamadım, bir kez daha bunu kendime kanıtlamış oldum.

Maid in Manhattan filmini koşa koşa sinemada izlemiş kişiler olarak -bıkkın sözüm sana- bu film gerçekten abuk. Aslında mavra filmler kategorisine konabilecek kadar çok saçmalık barındırıyor içinde, bunu kendini hiç ciddiye almadan yapsaymış eğer çok komik olabilirmiş, ama aralarda öyle laflar ediliyor ki filmde, hani ciddiye al beni der gibi. İyi de nasıl alayım ki, kendi içinde tutarsız ve abuksun be film...
Konusu klasik bir romantik filme spor katılmışından: Bir kız ve bir oğlan durmadan karşılaşıyorlar, sonra kader işte biraraya geliyorlar, oğlan zaten çoktan aşık olmuş, geriye bir tek kızın aşık olması kalıyor, o da oluyor, kötü adamlar, hastalıklar, her şeye atlayan aileler falan filan. Ha bir de Fenerbahçe ve totemler, yok bunların mantığı, bunların mantıksızlığı, iyidir kötüdür filan derken harala gürele bir film.Esas oğlan fena aşık oluyor ilk gördüğü anda, saftirik de bir tip biraz. Çocukken babası onu maça götürmüş, ruhuna kapılmış gidiyor, 30'una merdiven dayadığı için de annesi onu evlendirme peşinde. Kaza yapıyor esas kıza çarpıyor, sonra durmaksızın karşılaşıyorlar. Kız da işinde gücünde, bir kere sevmiş mesut bahtiyar olamamış, astım hastası bir genç kızımız.
Filmin özetinin özeti güzel kız güzel oğlan aşık olurlar. Filmin sorunu ise o güzel kızla güzel oğlanın aşkına bizi bir türlü inandıramaması. Hiçbir uyum yok aralarında, bambaşka iki insanı da koysak olacak olan film budur. Uyum olamamış, böyle eski filmlere selam gönderen bir filmde de uyum olmayınca film olmuyor.

Bir de filmde çok çok büyük söylemler var. Kötü adam çok karikatürize mesela, hadi bu rahatsız etmiyor, zaten kötü adamın çıktığı yerlerde filmin kendiyle dalga geçen bir hali var. Ama "biz vatanımızı, ailemizi, takımımızı para için satmayız" örneği gibi söylemler girince işin içine film kendiyle dalga geçmiyor gayet de ciddiye alıyor havasına giriyoruz ve bundan sonra filme bakış açımız değişiyor. Filmin ilk yarıdaki eğlencesi yerini saçma sapan bir havaya bırakıyor, yok kız aile/oğlan arasında kalıyor, kendini hastalığa bırakıyor, bu kadar ilgili yakınlar gidip de bir kızım sen kötü görünüyorsun, gel seni bir doktora götürelim demiyorlar, anca kıza bi'şey olacak da sonra totemdi, büyük konuşmalardı, "aferin evladım sen hep böyle dediklerinin arkasında duran cesur çocuk ol" filanlardı gelebilsin. Patrona aşık olan arkadaşa, o sevgilinin kendine asıldığını söyleyemeyen bir arkadaşlık da var filmde, yani günümüz abukluğundan ne varsa mevcut.
Düşünün işte, her türlü romantik komediye katlanabilen biri olarak bu filmi bitirirken yüreğimde afakanlar halay çektiler... Yine de umudum tam, güzel romantik filmler yakındır herhalde...

Not: Pekiiiii, madem bu kadar kötü niye yazdın o zaman? Hiç bir fikrim yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder