10 Mart 2009 Salı

Ayrık Filmler (Bıçkın vs Bıkkın) No.1: Cashback

--Başlığın ve fikrin telif hakkı Bıkkın'a aittir--

--Kısa filmi izlemeyen ben de uzunu hakkında görüşlerimi bildirmekten geri durmuyorum ve dahası söz üstüne söz söyleyerek Bıkkın'a itiraz ediyorum.--

Esas oğlanımız fena halde aşka inanan bir kişilik, ve sevgilisinin terk edişini hazmedemediğinden uykusuzluğa kapılıyor. Çok şıpsevdi bir tip değil aslında, sadece hayatının aşkı olduğunu düşündüğü için içine sindiremiyor, bilmiyor ki aşk Adem ve Havva'dan kalan eski bir yalan. Gece vardiyasına girdiği markette bir sürü garip karakterle tanışıyor, hayatını renklendiriyor. Hatta bana göre Ben zaten hayatını renklendirme peşinde, atıldığı süpermarket macerası da belki bu yüzden. Hani hiçbir şey yapmazsan kafan daha meşgul olur, düşüncelerin seni daha çok yorar derler ya, adam çareyi bu şekilde buluyor sanki. Zamanı durdurabilmesi ve o anı sadece kendisinin yaşıyor oluşu da belki bundan; adam kafa yormaya o kadar alışmış ki, işi olduğunda bile kafasını yorabilmek için zamanı durduruyor. Sonra kafa yormasına bahane olarak bulduğu zamanı durdurmaya da bahane olarak resim yapmayı geliştiriyor. Önce pornografik olarak algılayıp "püüü terbiyesiz milleti haberi yokken soyup çiziyor" dediğimiz adama sonradan dikkatle bakıyoruz ve kişileri sadece birer model olarak gördüğünü anlıyoruz, aslında onun pornografik bir amacı yok, hatta modelleri soyarken ya da giydirirken bir şekilde -artık kalan mahremiyeti bozmamak mıdır nedir tam bilemiyorum- kesinlikle dokunmamaya özen gösteriyor, aslında modellerine saygı duyan umutsuz bir romantik. Erkek nü çizmiyor oluşu ise bana batmadı zira estetik olarak sinemalaştırılan genel olarak kadın vücududur. Kaç tane tamamen çıplak kadın olan film gördüğümüzü kaç tane tamamen çıplak erkek gördüklerimize oranlarsak Ben'i haklı bile görebiliriz. Sevdiği kadını hiç çıplak çizmiyor oluşunu onu sadece bir model olarak görmüyor oluşuna bağlıyorum mesela, nasıl ki diğer tüm çizdikleri ona anlam ifade etmiyorsa, anlam ifade edenleri çıplak çizmiyor oluşu aslında kendi içinde bir nevi tutarlılık bile sağlayabiliyor. Ben'i gerçek bir romantiğin biraz şaşırmışı desek aslında yaptıkları anlamlı gelebiliyor.Filmde hiç zenci yok ama bembeyaz bir dünya da değil, bir sürü garip tip var filmde, çalıştığı yerdeki herkes garip bir kere. Ben'in arkadaşları çok garip, ama bütün bu gariplikleri sadakatle birleşince yanakları sıkılası tipler olup çıkıyorlar. Her biri Ben'in kendini bulması için çabaladıkça biz herbirine derin bir sevgi beslemeye başlıyoruz.

Yıllar önce ilk cinsel deneyimlerini gerçekleştirdikleri kız yıllar sonra aynı rolle karşılarına çıkınca son derece mutlu olup, durumu hiç yadırgamıyorlar. Her ne kadar bol miktarda kadın vücudu kullanılmış olsa da sriptiz sahnesinde mesela "hiç çekmeden aynı diyaloğu verebilirdik ama kadın vücudunu koyarak da birebir aynısı verebileceğimizi gösterdik" der gibi bir havaları var. O sahnede yıllar sonra birbirini bulan arkadaşlar bizi ne kadar şaşırtsa da yargılatmıyorsa, bundan sonra arkadaşlığın süreceğini bilmek de o derece normal geliyor. Bu sahnenin yaşandığı pek çok filmde karşısındakinin tanıdık olduğunu fark eden kız ya pılısını pırtısını toplayıp giderdi ya da utancından kafasını kaldıramaz, yaptığı işten duyduğu utançla parasını alıp hüzünlü bakışlarla giderdi, ama her koşulda kız giderdi, ne de olsa utanması gereken kızdı, o kızı oraya çağıranlar ise tanıdık olmayan kızlarla yollarına devam ederlerdi. Bu filmde ise -ki benim gerçekten çok hoşuma gitmişti- kız yaptığı işten utanmıyor, karşısındakiler de onu görmüş olmaktan utanmıyor. Herkes durumun farkında, ve bunu yargılamıyor, hatta genel olarak belki de filmin bu yargılamayn bakış açısını sevdim ben.

Kendimi düzeltiyorum, aslında filmin yargıladığı bir karakter var, Ben'in eski kız arkadaşı... Ama onu tekrar gördüğümüz zamana kadar biz zaten Ben'i ve Sharon'u çok sevdiğimiz için bu da bize batmıyor, hatta kız arkadaş tekrar Ben'e dönmeye çalışıncaya dek onu da mazur görüyoruz ama kararından vazgeçmesinden sonra yargılamalar başlıyor. Neticede birinin hayatını yıkıp gitmek sonra da yok bunu da beğenmedim geri döneyim demek, o arada karşı tarafın ne yaşadığına aldırmamak ve tamamen bencil olmak noktalarına gelindiğinde zaten filmle birlikte biz de yargılıyor oluyoruz.

Bu filmin bir başka sevdiğim yönü başarısızlığa olan övgüsü. Kimse her konuda başarılı olmak zorunda değil, Ben ise gerçek bir başarısız. Ama sadece Ben değil, çok kişi belli bir yerlere gelememiş karakterler, ve kendileriyle olan barışıklık, o acayip hırsları, birbirini ezmeleri görmüyor olmak bana mutluluk veriyor gerçekten. Futbolda hırs yapıp hezimete uğradıklarında bile üzülmeyen bir grup var elimizde, daha ne olsun...

Sonunda ise umutsuz romantik Ben, umutlu romantiğe döndüğünde, hepimizin gizli arzusu olan "o anı paylaşacak kişiyi" bulup gerçekten de paylaştığında yüzümüzde harika bir ifade yaratıyor. Biz bunun görünmezini ararken onlar bize görsel olarak veriyorlar bu durumu, zaten yarısından fazlasının gerçekliğini sorguladığımız film kendi adıma çok hoş bir tat bırakarak bitiyor. Uğruna uykusuzluğa düştüğü kişiyle bugüne dek hiç böyle bir şeyi denememişken Sharon'la gayet rahat ve mutlu bir şekilde paylaşıyor anını. Klasik romantik/romantik komedi/komedi kalıplarının dışında kalıyor, ve kanımca güzelliğini buradan alıyor. Bu arada Türkçe'ye Zamana Güzellik Kat diye çevirenlerinden ellerinden öpüyorum, bir filme ancak bu kadar uyum sağlayabilirdi bir ad.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder