30 Ekim 2010 Cumartesi

Jim Sheridan: Brothers

Jim Sheridan yine canımıza okudu. Bu adamın sakin sakin giydirmesi beni bitiriyor. Şimdiye kadar hiç bir ana karakterinin öyle yaygara koparmayan tipler olmasına ne demeli peki? Belki In The Name of the Father'ı birazcık ayrı tutabiliriz ama onda da esas mücadeleyi başlatan ve ilk evresini yürüten baba karakteri bu sınıfa girer herhalde.

Geceyarısı aşkın daha ağır basacağını düşünerek koyduk bu filmi. Savaşa giden mutlu eş/baba kaza geçirir ve ölür. Eş de kardeşle bir takım duygusal ilişkiler içine girer, sonra öldü sanılan eş/baba geri gelir, aşkentrikaihtiras üçgeninde film sürer... Ama film Jim Sheridan filmi olduğunu hesaba katmamıştım, büyük akılsızlık.

Yukarıda geçtiği şekilde son derece basit ve tatsız olabilecek bu filmi almış, son derece vurucu ve iç burucu bir hale getirmiş. İrlanda yerine In America gibisine yine Amerika'dayız, ama konunun merkezi bu kez İrlandalılar değil. Amerikan bir ailenin çok da Amerikan filmlerinde görmediğimiz şekilde -bir nevi İrlandavari hatta- aile bağlarını görüyoruz.
Sevilen eş/baba Sam rolü Tobey Maguire'a verilmiş -Kendisine önyargılarımdan olabilir ama tam da olmamış sanki. Daha doğrusu karşısındaki oyuncular bu kadar iyi olmasalar şahane olmuş diyebilirmişiz de onların arasında azıcık tutuk kalmış gibi.- Son derece sevilen ve seven bir karakter, dürüst ve cesur. Vatanını çok seven ve uğruna Afganistan'a gidebilecek sıkı bir asker. Gitmeden önce hırsız kardeşini -güzel insan Jack Gylenhaal- hapisten çıkarıp sahipleniyor, evinin kapılarını açıyor. Kardeşin babayla arası felaket zira. Askerimiz savaşta esir düşüyor, ama eve öldü haberi geliyor. Herkes yavaş bir toparlanma süresinden sonra hayatına devam noktasına geldiğinde adam görünümde iyi, duygusal olarak enkaz halinde eve geliyor.
Bu kayıp süreci o kadar vurucu vermiş ki yönetmenimiz, etkilenmemek zor. Her iki tarafı paralel halde veriyor, ve birindeki rahatlık ortamı diğerinin rahatsız ediciliğini daha da arttırmış. Görüntüler değil rahatsız eden, öyle kanlı canlı sahnelerden bahsetmiyorum, herşey insanlık çerçevesinde. Bütün duygusallık ve rahatsızlık hep insan boyunda. Ağır işkencelerden bir anda çocuklarıyla mutlu mesut buz pateni yapan eş Grace -O nasıl bir varlıktır ön adlı Natalie Portman- ve onların toparlanma sürecinin katalizörü amca Tommy'ye dönüyor sahne. -Buraya bir dip not düşeceğim, bu kadının zerafeti beni öldürüyor, o kadar güzel ve zarif ki kıskanamıyorum bile, elimde sadece oyunculuğunu sevmek ve saygı duymak kalıyor, bu da sinirimi daha çok bozuyor, kıskanıp nefret bile edemiyorum kendisinden-
Kardeş Tommy son derece sorumsuz bir tip. Ama büyük kayıpların insanları nasıl değiştireceğini bilemiyoruz mantığıyla ağabeyin ölümünden sonra aileye sahip çıkmak, aslında sahip çıkmak demeyelim, aileyi yeniden hayata döndürmek rolünü üstleniyor. Mutfak bir sembol olmuş filmde, onu yenilerken bütün ailenin karamsarlığı da gidiveriyor. Çocuklar zaten çok görmedikleri babalarının yerine amcalarını oturtmaktan çekinmiyorlar. Grace ile Tommy arasındaki yakınlaşma eş/babanın dönmesiyle son buluyor.
İşte bundan sonrası filmde bambaşka bir pencere açıyor. Kendi suçluluk duygusu -sebebini yazarsak tadı kaçar- ile başedebilmek için yerine kıskançlığı oturtan Sam günden güne suçluluğun ağır basmasıyla zıvanadan çıkıyor ve zaten garip gelen sakinliği yerini histerik bir hale bırakıyor. Fakat en çok şapka çıkarttığım nokta tüm karakterlerin aile bağına verdikleri önem, kendi duygularını hiçe sayabilmeleri. Amca Tommy bir anda denklemden çıkıvermekte bir mahsur görmüyor, içinde fırtınalar kopuyor olması ailesini önde tutmasını geçmiyor. Sonu ise tam bir tahmin edilemezlik, oysa ne tatsız sonlar kurgulamıştım, hiç biri de filme yakışmamıştı.

Bir aile dramı diyebiliriz aslında, savaşın etkilediği bir aile. Savaşın her türlüsüne karşı olduğunu bildiğimiz Jim Sheridan etik/acı/etki sorgulamadığı hiçbir şey bırakmadan herşeye kendi tadında dokunmuş, ve ortaya bu az bağıran, sakinliğiyle burkan film çıkmış. Neredeyse tüm filmlerini izlediğim yönetmen, her seferinde beni bozguna uğratmaktan çekinmiyor ve her seferinde kendisine daha çok bağlanmama sebep oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder