Onur Ünlü gözümde hayalini bile kuramayacağım filmlerin yönetmeni. Polis görece zor bir filmdi belki ama mavra filmi Güneş'in Oğlu fikri çılgın, kurgusu daha çılgın bir filmdi. Bu hesapla ve zihnimde yarattığım resme göre Beş Şehir hem çılgın hem de yerinde bir komiklikte olmalıydı. Yanıldığım filmin daha ilk hikayesinde gözüme sokuldu, hem de ne kadar güzel bir şekilde.
Kısa hikayeciklerin birbirleriyle kesişme/çarpışma yaptığı filmleri zaten seviyorum ve saygım sonsuz. Ama bu kurgu Onur Ünlü'den gelince daha mı kayırıyorum ne? Film takip edenleri anlatıyor, uzaktan aşıkları, arkadan gelenleri, hayata tutunmak istemeyenleri, hastaları, çevresi hastaları....
Filmin adı Beş Şehir ama beş insan'ı anlatıyor daha ziyade. Sütten çıkma ak kaşık olmayan karakterlerimizin her biri bir şekilde katil. Kendinin katili ya da hayallerin katili gibi romantik hallerin yanında basbayağı da katiller. Ve hepsi mahkum aynı zamanda, mecazen mahkum, ölüme mahkum. Bu kısmı biraz konu aktıkça karşımıza çıkan bir durum, her iki kişiden birisi kanser filmde. Belki de en az birisi demek daha doğru olur.
Aydın isimli polisin hikayesiyle açılıyor film, ve Tansu Biçer'in şahanelikte bir oyunculuğu ile Aydın'dan bütün film boyu nefret ediyoruz. Amacı nefret edilmek olan bu karakter filmin en büyük kozu belki de. Kesişmelerin ortak noktası ve yettin beeee diye bağırıp çağırma isteği yaratan yegane kişi.


Dördüncü hikaye Dilek'in babası Öğretmen Tevfik. Zaten Bülent Emin Yarar'ı pek bi' seviyoruz, bir nevi fetiş oyuncu haline geldi neredeyse. Bu karakter kendinden yaralı tek karakter. İyi bir işi, özlediği karısı ve kızı, bir de muhtemelen sevdiği yeni karısı var. Öğrencileriyle arası iyi, herkesten saygı gören tek karakter. Buna rağmen ağır kayıplar içerisinde, ve konulduğu konumdan rahatsız. Rahatsızığını en hissettirmeden yok eden karakter de sanıyorum buydu.
Kızı Dilek ise hikayenin son karakteri. Beste Bereket'in -kendisi nefret edermiş böyle anılmaktan ama- sevimliliği karakterin sertliğiyle taban tabana zıt ve bir o kadar uyumlu. Sonundaki saçmalığı bile yok eden bir hikayesi var, ve Şair ile Kedi'nin kesiştiği, kesişerek mutlu ettiği kişi. Dünyanın en büyük sorununun kendinde olduğuna inanıyor. Şair'in sorunlarını küçük görüyor ve o da bi'şey mi diyor, ancak lafının sonunu getirmeyecek derecede de acımasız. Bir o kadar da kırılgan ve hassas bir hali var, ki biz bunların hepsinin sebebini sonradan öğreniyoruz.
Silah olayına vurgu sanki Güneş'in Oğlu'na bir tür gönderme gibi... Polis göndermesi ise gayet açıktan yapılmakta...Öyle acıklı ve bir o kadar da umutsuz bir film ki o mavra hali beklerken iyice karamsarlığa kapılıyorsunuz, ama bu filme kötü bir yan kazandırmaktan ziyade herşeyiyle artıya dönüşüyor. Belki benim bakış açım ama Onur Ünlü'nin iyi bir hikayeci olduğunu yine ve yeniden düşünüp duruyorum film boyunca. Masallar anlatan adam yerine geçti benim için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder