Filmi sıradan bir "teenager" komedisi veya sosyete draması olmaktan çıkaran Nick ve Norah. Gençliğin verdiği acemilikleriyle, arayışlarıyla daha fazla bu dünyaya ait gibiler. Deniyorlar, hata yapıyorlar, geri çekiliyorlar, tekrar deniyorlar. Aşkı yıllarca görmezden gelindikten sonra birisinin ona kendilerini özel hissettirmesi olarak özetleyiveriyorlar. Müzik zevki konusunda ruh ikiz olmaktan bahsediyorlar. İkisinin arasındaki diyaloglar hafiften When Harry Met Sally'i andırıyor. Kavga ediyorlar, küçük konularda çatışıyorlar, birbirlerini oldukları gibi görüp duygularını paylaşmayı beceriyorlar.
Yine de filmde en çok New York'u sevdim. Mükemmel bir şehir. Sarhoş ve yalnız bir kızın başına hiçbir şey gelmiyor. Eşcinsel gençler herkesten onay görüyor. Liseyi yeni bitirdikleri halde veletler arabayla bütün şehri turlayabiliyor ve bir sürü bara girip çıkabiliyorlar. Peşlerinde "şu üniversiteye gitmelisin" diye dolanan hiçbir yetişkin yok. Fazla mükemmel bir dünya. Ya da ben fazla gerçekçi oldum, en azından etrafta hiçbir tehlike görmeden yaşayacak yaşı fena halde geride bıraktım. Yine de diyorum ki, bırakın gençler eğlensin.
Filmin en sevdiğim repliği Norah'dan geliyor:
Norah: Bu çok ilginç. Müzik konusunda ruh ikizim gibisin. Bu inanılmaz. Bir tek The Cure dışında.
Nick: The Cure'un nesi var?
Norah: The Cure'un bir sorunu yok aslında. Sadece isimleri tuhaf. Yani, The Cure (tedavi)? Neyi tedavi ediyorlar? Çaktın mı? İsimleri The Cause (sebep) olmalıydı, değil mi?
Akşamın sürprizi: A Waltz for Bıkkın
- A-ha - Velvet
- Jose Gonzalez - Crosses
- The Streets - Dry Your Eyes
- Johnny Cash - Hurt
- Athlete - Wires
- Wolf Parade - This Heart's on Fire
- Ilya - Pretty Baby
- Mum - Weeping Rock, Rock
- The Whitest Boy Alive - Burning
- Madeleine Peyroux - Dance Me to the End of Love
guzel filme benziyor, athlete ve WBA`i referans alip izlemek lazim
YanıtlaSil