Tunç Başaran'ın bu enfes filmini ilk kez 8-9 yaşlarında TRT'de izlemiştim, konusunu anlayabilecek yaşların çok gerisindeyken, o çocuğun bakışlarına ağlamıştım o zaman. Sonra zaman geçti, ve hemen her iki-üç senede bir bu filmi yayınladılar, hemen her seferinde oturdum izledim, konuyu anlamam arttı ama gözyaşlarım hiç azalmadı. Barış'ın o bakışlarını gördüğüm her sefer ağladım. Konuyu anladıkça sadece Barış'a değil herkes için ayrı ayrı ağlamaya başladım.

Düşünce suçlularını, diğer bir sürü suçluyla beraber yansıtıyordu film, ve bunu trajikomik bir dille yapıyordu aslında. Müdür "yakılıp yakılmadığının kontrol edilip edilmediğini kontrol edin" dediğinde bir yandan çok gülüyor bir yandan da bak ya şu halimize diye hayıflanıyorduk. Küçük sevinçleri ve büyük acıları görüyorduk. Bir kuş bulduklarında sanki o kuş bizim bahçemize düşmüş gibi oluyorduk.

İnci'nin terkedişinde "Git Barış'ı uyandır, çok üzülecek, yapma İnci!" dedik dinlemedi.
Ama filmin esas bizi vurduğu an uçurtmayı gören Barış'ın "İnciii" diye bağırışı ve yüzündeki o umuttu...
Şimdi o bakışlarla film bitti, ve biz camın bu yanındakiler yine ağlıyoruz... Hiç kavuşamayacak olan bu arkadaşların haberleşme yollarının gerçekliğine, ve hiç bitmeyen umuda, o güzelliğe ve bağlılığa dört elle sarılıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder