Bud şu dünyada karşımıza çıkacak belki de en apolitik insan. Eğitimsiz, geleceği düşünmeyen, sıradan, ama bizden biri değil, ayrık biraz, biraz fazla ilgisiz. Hiçbir şeyden haberi yok, ve bunu zerre kadar kafasına takmıyor. Yer yer aptal diyebileceğiniz türden, ama sevimli, iyi niyetli, cahillik güzeldir kıvamında.

Bir oy günü olanlar oluyor, baba oy vermeye gitmeyince kız babasının yerine oy vermeye kalkıyor, bir seri aksilik üzerine oy yarım kalıyor. Aksilikler bununla bitmiyor, bütüüün Amerika'daki oylar eşit çıkıyor, ve her şey bu yarım kalan oya bağlanıyor. Kendisinin oy verdiğinden bile habersiz olan Bud, Amerika'nın yeni başkanını seçme sorumluluğuyla kalıveriyor.
Bundan sonrası bir oy için, başkanlık için adayların neye dönüşebildiği ile ilgili... Önce bu başkanların ne kadar akılsız insanlar olduklarını görüyoruz, sonra o kadar da akılsız olmadıklarını, ne kadar vicdansız olduklarını ve sonra da o kadar da vicdansız olmadıklarını. İki adayı da hem seviyoruz hem tüm kalbimizle nefret ediyoruz. Dürüstler mi değiller mi anlamıyoruz, ama çevresindekileri doğru seçen adayların ne hale gelebileceklerini çok net görüyoruz.
Ve elbette böyle bir film olur da medya eksik kalır mı? Medyanın nasıl bir canavar olduğunu ve nasıl üstümüze gelip bizi didik didik edebileceklerini, istediklerini akıllı istemediklerini nasıl da aptal göserebileceklerini teker teker görüyoruz, ama kötü adam kılığında değil. Hatta belki de ilk kez medya çok net kötü unsur olarak değil de alttan alta seyretmekle üste geçmek arasında gidip geliyor.

Bu filmin amacı her ne kadar zaman zaman öyle görünse de bir tarafı desteklemek değil zaten, bol miktarda durumu hicvetmek. İlginç olan ise bunu ağır politik bir dil yerine espriyle yapmış olmaları ve bir çok ağır politik filmden daha ne anlaşılır ve net olması. Tavrı net, diyeceği net: Amerika'da sorunlar var ve bunları görmezden gelmeye devam edemeyiz diyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder