16 Şubat 2009 Pazartesi

P.S. I Love You

Şunu itiraf etmekten utanmıyorum, ben bir romantik film bağımlısıyım! Son derece ağlak bir kadın filmi olabilir ama aşkı çok güzeldi bu filmin. Bir dargın bir barışık ama fena derecede aşık bir çiftin, aşklarından beter bir şekilde ölümün onları ayırmasından sonra kadının düştüğü hali ve ölen kocanın onun bu hale düşeceğini bilip de ölmeden yaptığı kurtarma planı gibi özetlenebilir film.

Gerçek şu ki sizi neyin sevindireceğini neyin üzeceğini bilen birinin hayatınızda olması özlemi aslında bu film, etkileyici gücünü buradan alıyor, bir yürüyüş ve bir şarkıyla tavladığı kızın neler istediğini biliyor adam, ve kendisi öldükten sonra neler olacağını da.. Sizi kendinizden bile daha çok tanıyan bir adamın size yine yaşama sevinci vermek için plan yapmasından daha romantik ne olabilir ki? Ve dahası buna inanan bir kadın ve ona destek olan aile ve arkadaşlar.

Hillary Swank güçlü olmayan bir kadın. Kocasının hastalığını biz hiç görmüyoruz, açılış sahnesinde aralarında nasıl bir aşk olduğunu görüyoruz, sonraki sahnede adamın arkasından yas tutuyorlar. O aralığı bize göstermemiş olmayı seçmişler, belki bu yıpratıcı süreçte aşklarındaki iniş ve çıkışı yansıtmak istemediler.

Kendini depresyonun sıcak kollarına bırakan ve kocasını çok özleyen kadına bir gün kocasından mektuplar gelmeye başlıyor, onun yazı tarzıyla, sadece onun bildiği şeylerden bahseden mektuplar, ama mektuplarda bir tehdit var: "eğer" diyor "sana burada dediğimi yapmazsan bir daha mektup alamazsın". Kadın bir sonraki mektup uğruna kendini toplarlıyor, yaşadığı şeyleri hatırlamaktan korkmaz hale geliyor. Kocasını anabilir, onun hakkında ağlamadan konuşabilir, ve en önemlisi kendi ayakları üzerinde durabilir hale geliyor. Onu özlüyor, bunu devamlı söylüyor, ama özlemek yüzünden yaşamamak noktasından özleyerek yaşamaya kocasının mektupları sayesinde geçiyor.

Kocasının en güzel yanı o deli doluluğa rağmen karısına olan aşkı ve inancı, ve Gerard Butler bu rolde bize böyle romantik bir insan olduğuna inandırıyor. Mektuplardaki yazılar çok sade ve çok güzel. Ve en güzel olay mektupların sonsuza dek gelmeyecek şekilde ayarlamış olması, son mektubunda bunu belirtiyor: "Bundan sonra sana başka mektup yok, benimle olan hayatın burada bitiyor, artık kendine ait başka bir hayata geçiyorsun, bundan suçluluk duymayacaksın, beni hep seveceksin, ben de seni hep seveceğim, ve sen mutlu olmak için elinden geleni yapacaksın, bunu benim için yapacaksın" tadında bir grup sözle birlikteliğini en güzel şekilde bitiriyor adam ve ekliyor: "Not: Seni Seviyorum..."

Film çok özel ya da çok güzel bir film değil, ama o duygu seli -filmin son kısımlarını atarsak- izleyiciyi kıskacına alıveren cinsten. Dedik ya böylesi bir aşkı gözümüzle gördüğümüzde yarattığı patlama ve inanma isteği çok değişik. Zaten hepimiz bizi kendimizden bile daha iyi tanıyan birinin çıkacağına inanırız, ya da inanmak isteriz.

3 yorum:

  1. bence kadın oyuncu hıllary swank yerine (mesala anne hathawey olabilir)daha yumuşak biri olmalı imiş ne dersiniz bu konuda öneri oylaması yapsanız diyorum.çok keyifli okumak sitenizi bu arada

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederiz :)bıçkın cevabı bana yönlendirdi ama ben de filmi izlemediğim için bilemiyorum. geçen gün burun kıran, önceki gün kızlara kur yapan hillary için tuhaf bir rol bence de. ben romantik komedilerde meg ryan ekolüne inanıyorum hala. kate hudson olabilir misal.

    YanıtlaSil
  3. sulu zırtlak bir film olduğu için klasik romantik komedi oyuncularını bu filme uyduramıyorum ben. romantizmi hillary'ye yakıştırdım aslında. daha romantik biri olabilirdi tabii, benim gönlüm kate winslet'ten yana, ağlak filmlerde daha iyi ağladğını düşünüyorum =)
    p.s.: i love you değil tabii, teşekkür ederiz =)

    YanıtlaSil